Cumartesi, Ekim 08, 2022

ne yaptığını bilerek yapmak


Ablam sürekli işsizlikten yakınır. Son zamanlarda adam akıllı iş bulamadığı için psikolojisi bozuldu. Bir hafta içinde çıktığı iş sayısı onun üzerindedir. Verdikleri asgari ücret ile birden fazla iş yaptırmaya çalışıyorlar, üç kişilik yerde tek kişi çalıştırıyorlar, 8 dakikalık gecikmeye köle muamelesi yapıyorlar… Evet, özel sektörün yapılan iş/para dengesi olmadığını söyleyebilirim. Üstelik aşçılık 50 yaşına geldiğinde devam edilemeyecek kadar ağır... Bu arada 50 yaşından sonra birini kim işe alır ki? İşe alınmazsan nasıl emekli olacaksın?


Bize bir iş lazım. 60 yaşına da gelsen yapılabilecek, çalışmanın az, maaşın çok olduğu; işten çıkarılmayacağın garanti olan… Böyle bir iş en basiti devlet memuru olarak elde edilebilir. Özellikle kadın isen, maaşım olsun ileride de emeklim yatsın yeter diyorsan; iş kurmak, yurt dışına çıkmak gibi hedeflerin yoksa bu iş tam senlik.


Bugün için devlete atanmanın en basit yolu açıktan iki yıllık tıbbi sekreterlik okuyarak kpss kazanmak. Fiziki olarak üniversiteye gitmeden, dershaneye kaydolmadan, kendi yaşadığı şehre atanmasını vaadediyorum. Bütün başvuruları, sınav takiplerini, net puan hedeflerini, çalışma sürecini ben yöneteceğim. Kitapları ben alacağım. Tek yapması gereken şey söylediklerimi yapmak. 


Şansına sınava daha iki yıl var; iki yıl sonra mülakatsız atanacaksın, asgari ücretin üç katı maaş alacaksın, beş yıl sonra evini arabanı alacaksın, hayatını kuracaksın diyorum. Hâla bahaneler üretiyor. Onun bakış açısında 2-3 sene çok uzun geliyor. Kafasından geçen düşünceler “Kim oturup çalışacak, yapabilseydim önceden de yapardım, benim kafam şu derse basmıyor” gibi önyargılı cümleler. Aslında süreç çok basit sadece biraz beklemek gerekiyor. 


Tarih öğretmeni arkadaşı 5 senedir çalışıyormuş atanamıyormuş, bizim binada bir çocuk varmış 10 senedir çalışıyormuş atanamıyormuş, bu kadar kolaysa neden kimse yapmıyormuş falan filan… Kimin ne bölüm okuduğu benim umrumda değil. Sadece diploma almak için, anan baban kızmasın diye, on kişilik ataması olan saçma sapan bölümler okursan 20 senede de atanamazsın.


Tıbbi sekreterlik gibi açıktan okunabilen, iki bin ataması olan, 78 puanla alım yapan, izmirde alımları olan bölümler varken sanat tarihi gibi saçma sapan bölümleri ben duymak istemiyorum. Evet, ablam üniversiteyi yarıda bırakıp şu an pişman olduğu aşçılığa geçiş yapmasaydı bitireceği bölüm sanat tarihi olacaktı. Hayatı tamamen düşüncesizce verilen kararlarla dolu sonu ise pişmanlık. Üniversiteyi fırsatları kovalamak için okuyacaksın. Önemli olan her zaman fırsatları görmek, onu elde etmek için bir şeyler yapmak.


“Hadi liseden mezun olduk sınava girelim”

“ya abi ben muğlada okumak istiyorum” 

“istanbula gidicem ben yaa, gazetecilik yazmak istiyorum”

“ben halkla ilişkiler yazmak istiyorum rehberlikle konuştum senin iletişimin iyi dedi”

“ben arkeoloji okuyacağım hem biraz ilgim de var”


Ne??? İletişimin mi iyi???? İlgin mi var??? Bunlardan banane? Ben de altının onbin lira olması gerektiğini düşünüyorum bu gerçeği değiştiriyor mu? Senin ne düşündüğün, ne olmak istediğin kimsenin umrunda değil. Sen çağının şartlarına ayak uydurmak zorundasın! Açık arayacaksın, nerede zayıf bir yer varsa çomağı oraya saplıcaksın. Evet bu bölüm iyi kazanıyor, ataması var, ben bu bölümü okuyup bu işi yapacağım. Üniversiteden mezun olup sınava giriyorsun işine başlıyorsun. Bu kadar basit.


"Üniversite okuyacağım elimde diplomam olsun." mezun oldun diploma şu an elinde. Ne yapacaksın onunla? Hedefin sadece üniversite bitirmek, diploma almak olmamalı. Arkasında bir neden yatmalı. Senin için katsayısı yüksek olan bölümler okumalısın. Yaptığın işi bitirince hayatında dev basamaklar atlamalısın. Kazanmaya gelince bütün başarılar senin. Plansız programsız hareket edip hayatta kaybettiğinde "Devlet nerede, neden bize atama yapmıyor? 5 bin atama istiyoruuz. İşsizlik parası istiyoruzzz..." Kusura bakma da en sevmediğim insan tipi sensin. Ben vergilerimle senin tercihlerinin zararlarını ödemek zorunda mıyım? Kendi tercihlerinle hayatını sen şekillendirirsin. Pişmanlıklarının cezasını başkası çekmek zorunda değil, başkası getirmedi seni bu noktaya sen geldin.


"Ben para biriktireceğim biraz birikimim olsun." ne yapacaksın parayla? ne kadar lazım? ne zamana kadar lazım? "İşte çalışıyoruz kenarda dursun biraz" bu şekilde hiçbir yere varamazsın...

"Abi haftaya altın fiyatları ne olur ya girsek mi?" tamam gir abi ikiye katlayacak. Garantisi benim ikiye katlamazsa üstünü ben tamamlayacağım. 2000 liran 4000 lira olsa ne yazar? Paran 4000 olunca ne yapacaksın onunla? Ev mi gelecek, araba mı gelecek, yurtdışına mı çıkabileceksin? Hedefin kısa süreli şurda vurgun yapmak burda parayı bulmak olamaz. Böyle olsaydı herkes yapardı.


Mesela yatırımda önemli olan adet arttırmak. Altın fiyatları her zaman artacak. Ama içinde ne kadar paran varsa o kadar kazanacaksın. Gram altın 10 bin lira olunca paran bir milyon oldu diyelim ne yapacaksın onunla? Neden yatırım yapıyorsun var mı bir hedefin? Altından çıkıp ne alacaksın? İşte altı doldurulabilir bir hedeften kastım bu. "İki yıl sonra kredili konut alacağım, altında peşinatı biriktiriyorum." Tam olarak olması gereken hedef bu. Bir şeyleri yaparken ne yaptığını bilerek yapmak gerek.

Pazartesi, Ekim 03, 2022

dişini sık enflasyon düşecek

"Şimdi alınmaz biraz daha bekle. İktidar değişsin fiyatlar inecek."

"Enflasyon düşerse biraz rahat ederiz."

"Enflasyon yüzde 50 düşerse zaten fiyatlar da düşer."


Hepsi babamdan, işyerimden ve arkadaşlarımdan duyduğum cümleler. Bütün bu ifadeler acaba doğru mu? Parayı ve ekonomiyi ne kadar iyi tanıyoruz? Enflasyon düşünce fiyatlar ucuzlar, rahat eder miyiz? Enflasyon yüzde 50 düşerse fiyatlar da düşer mi? İktidar değişince daha ucuza mı konut alacağız? Hayır arkadaşlar. Basılan para mutlaka piyasaya inecek. Fiyatlar mutlaka yükselecek. Piyasadaki para toplanıp yakılmadığı sürece enflasyon her zaman devam eder. 


Merkez bankaları ve fed her ay çıkıp konuşma yapar. Piyasayı sözleriyle yönetmeye çalışırlar. "Asacağız, keseceğiz; enflasyonla mücadele etme konusunda her türlü enstrümanı kullanmaya hazırız." Fed: "Faizleri uçuracağız enflasyonu yerle bir edeceğiz, hiçbir çekincemiz yok" derken, Transilvanya'da ise "nas nas faiz haram haram zinhaaarr faizi düşüreceğiz" deniyor. Hadi yapsanıza...


Transilvanya'da faizler her ay neden sadece 100 baz puan iniyor? Yüzde 14-13-12-11... Neden bir gecede sıfırlamıyoruz? Aynı gece Transilvanya resmi devlet faizini sıfıra çeksin. Yüzde 20 faiz haram da yüzde 10 olunca haram değil mi? Faizin tamamen ortadan kaldırılması gerekmez mi? 


Aynı şekilde FED yüzde 9.50 enflasyonda yüzde 3.25 faiz oranı uyguluyor. Enflasyon, faizin üç katı! Neden faizi 50 puan 75 puan arttırıyorlar da Transilvanya gibi 100'er 100'er güncellemiyorlar? Madem enflasyon yüzde 9.50 aynı gece müdahale etsinler. Faizi yüzde 5, yüzde 6 yapsınlar. Yapmıyorlar çünkü yapamazlar arkadaşlar. Ellerindeki bütün kurşunları aynı anda kullanamazlar.


Bunların taktiği enflasyonu faizle şunla bunla kontrol altına almak değil. Piyasaları sözleriyle manipüle etmek. Çünkü faiz oranını arttırabilecekleri, azaltabilecekleri alan sınırlı; ellerinde sayılı kurşun var. Ama çıkıp birilerinin konuşması ise bedava. Önce bilmem ne bakanı çıkar konuşur, sonra diğerinin yardımcısı çıkar konuşur... Amerika'nın süper güç olmasının sebebi de zaten sözünün dinleniyor olması. Kurşunlarını harcamadan piyasayı manipüle edebiliyorlar. Transilvanya ise çıkıp boş boş bağırıyor sadece. Sözünün dinlenmesi için önce güven gerekli.


Bunlar "asacağız, keseceğiz; halkımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz" derler. Aslında enflasyona sebep olan kendileridir. O para artık basılmıştır bir kere. Fed'deki kimi aveller de çıkıp "biz bu kadar enflasyon olabileceğini tahmin etmiyorduk" der. Avel, parayı basan sensin ve basmaya devam ediyorsun tabiki de enflasyon yükselecek. Birinci kural bu, piyasaya ne kadar para sokarsan enflasyon o kadar yükselir. İşte kanıtı:

Yukarıdaki fotoğrafta bir yıllık para arzı grafiği mevcut. M3 para arzı nedir? Piyasada bulunan bütün para miktarı demektir. Türkiyedeki bütün mevduat hesapları, faiz hesapları, katılım hesapları, repo hesapları, tahvillerde bulunan hesaplar, yatırımlardaki hesaplar ve piyasada dolaşan fiziki nakit paraların toplamını gösterir. Çekilen krediler, basılan paralar bir kaç gün geriden de gelse net bir şekilde bu grafiğe yansır. Enflasyonu tahmin edebilmek için bu grafiğe bakabiliriz.


Açıklanan son verilere göre para arzı ne kadar artmış? Piyasadaki para miktarı 2021 Eylül ayında 4 milyar TL iken 2022 Eylül ayında bu miktar 7,56 milyar TL'ye yükselmiş. Basılan para miktarındaki bir yıllık artış yüzde 88.


Peki en son açıklanan enflasyon verisi kaç? Ekim ayında bugün açıklanan verilere göre enflasyon yüzde 83. Basılan para miktarındaki artışa bakarak enflasyonun daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Aradaki yüzde 5 lik fark eninde sonunda piyasaya inecek. Bu yüzden aynı ay enflasyona hemen yansımaz. Basılan paranın piyasaya inmesi gerekir.

Sadece enflasyonu tahmin etmek için maaş alan adamlar biz bu kadar olacağını tahmin etmiyorduk diyor. Bastıkları paradan haberleri yok herhalde. Eğer bilmiyorlarsa söyleyeyim kendi yayınladıkları para arzı verisine göre enflasyon yüzde 5 daha artacak. Üstelik enflasyon düşecek demelerine rağmen, para arzında hiçbir azalma yok. Son hızda para basıp, kredi vermeye devam ediyorlar.


Bu aveller enflasyonun bu kadar artacağını elbette bilmiyor değiller. Sizi kandırıyorlar. Enflasyonun sebebinin başkaları olduğunu söyleyip kendilerini melek olarak gösteriyorlar. Enflasyonu yaratan fırsatçı konut sahipleri, fırsatçı marketler, fırsatçı stokçular... Her zaman başka bir hedef gösterilir. Depolar basılır, iki üç zabıta ile yüksek fiyatlara cezalar kesilir. Üstü örtülmeye çalışılır.


Bunları yemeyin arkadaşlar. Enflasyonu yaratan kişiden umut beklemeyin. O bir beyaz atlı melek, kurtarıcı o demekten vazgeçin. Kimse enflasyonla falan savaşmıyor. Siz sadece uyutuluyorsunuz. Devletler basması gerekenden fazla para basıyor, fazla olan paranın piyasada değeri düşüyor ve fiyatlar yükseliyor olay bu kadar basit.


Devletler borçlarını eritmek için para basarlar. Yüzde 80 enflasyon demek aynı oranda TL cinsi borçların erimesi demek. Düşünmeden yapılan onca borcu para basarak, parayı değersizleştirerek arka kapıdan eritiyorlar. Bunu bütün devletler yapıyor. Aynı şekilde para değersizleşirken sizden de eksiliyor. 100 bin liranız nakitte kaldıysanız bir yıl sonra değeri 20 bin liraya düşüyor. Sizden hissettirmeden para çalıyorlar arkadaşlar. Bunlar enflasyonla savaşan beyaz atlı melekler değil, hırsızlar!


Sizden para çalan devletlerden, hırsızın kendisinden umut beklemek saçmalıktan ibaret. Toki yapacağız ev fiyatları düşecek, kdv indireceğiz market fiyatları düşecek, ötv kaldıracağız araba fiyatları düşecek, benzini devlet katkısıyla daha ucuza satın alacaksınız rahatlayacaksınız... Yok öyle bir dünya. Bir yılda yüzde 80 değersizleşen bir para birimine yüzde 5 yüzde 7 yapılan katkıların esamesi bile okunmaz. Devede kulak yapılan işler sadece göz boyamak için yapılır. Şu anda 100.000 TL olan bir ev olsun, bir yıl sonra 180.000 TL olacak. Bunun kaçarı yok. Tokileri bir yıl içinde yaptığını farzetsek bile; ev fiyatları yüzde 10 ucuzlasın, yüzde 20 ucuzlasın... Fiyatlar yine 150 bin TL 160 bin TL'den aşağıya düşmeyecektir.


Peki ya enflasyon düşerse? Enflasyon yüzde 50 düşerse fiyatlar ucuzlamaz mı? Hayır arkadaşlar. Enflasyonun düşmesi demek daha yavaş pahalılaşmak demektir. Fiyatların ucuzlayacağı anlamına gelmez. Elbette enflasyon her zaman yüzde 80'de kalmayacak, bir gün düşmeye başlayacak. Ama o gün fiyatlar geriye gitmeyecek. 10 yıl önce olduğu gibi fiyatlar daha yavaş pahalanacak. Markete bir gün sonra gittiğinde zamlı fiyatları daha az göreceksin anlamına gelir bu.


Örnek vermek gerekirse iki yıl boyunca yüzde 80 daha sonra düşerek yüzde 10 enflasyon olduğunu hayal edelim. Oluşacak fiyatlama bu şekilde olacaktır:


Başlangıç konut fiyatı 100.000TL 

1. Yıl enflasyon yüzde 80 -> 180.000TL

2. Yıl enflasyon yüzde 80 -> 320.000TL

3. Yıl enflasyon yüzde 30 -> 420.000TL

4. Yıl enflasyon yüzde 20 -> 500.000TL

5. Yıl enflasyon yüzde 10 -> 550.000TL


Evet görüldüğü üzere enflasyon düşse bile hiçbir şey ucuzlamayacak. İktidar değişince bir şey değişmeyecek. O para basıldı bir kere. Ev fiyatları 1-2 milyona çıktı artık. Araba fiyatları 500 bini gördü artık. Benzin 23 lira oldu artık. Hiçbirinin fiyatı düşmeyecek. Paranın çalışma mantığını bilmeden altı dolu olmayan hayallere kapılmayın. 


bir yıllık kapanma

 


Ülkelerin 5 yıllık kalkınma planları her zaman dikkatimi çekmiştir. Daha doğrusu Türkiye'nin. Diğer ülkelerde var mı bakmadım. Zaten burada da kaldırıldı neyse.

Adı üstünde bu planlar kalkınmak, gelişmek, daha iyi bir konuma gelebilmek için yapılır. Genel olarak bu planlara yapılabilecek en iyi senaryolar yazılır. Gelirler en üst seviyeden, giderler en alt seviyeden hesaplanır. Oluşabilecek, öngörülmemiş senaryolara yer verilmez. Bütçede bu alan için belli bir sigorta payı ayrılıyorsa da, alışık olduğumuz üzere her sene bütçe açığı veririz. Hiç bir bütçe, hiç bir plan tam olarak tutmaz, gerçekleşmez. Ancak planların hiçbir zaman tam olarak tutmaması, plansız programsız devam etmemiz gerektiği anlamına da gelmez.

Peki bu kalkınma planlarını kendi hayatımıza uygularsak nasıl olur? Planlar yapılabilecek en iyi senaryoyu içerir demiştim. Biz bu bireysel kalkınma planını yapacağız ki; verilen süre içerisinde en iyi ihtimalle ilerleyebileceğimiz potansiyel gelişmeyi görebilelim. Yani kendi max’ımızı kağıt üstünde net bir şekilde görmek amaç, artık ne kadarını yapabilirsek… 

Aklımızda yapmak istediğimiz bir çok şey olsa da, bunu bir kağıda döktüğümüzde bunlar beni gerçekten bir yıl sonra bambaşka bir yere taşıyacak mı sorusunu aklıma getiriyor. İşte bu soruna bir içerik tüketirken ulaştım. İçerikte bir yıl boyunca ortadan kaybol, kendi tutkunu keşfet, bunun üzerine çok çalış ve herkesi şaşırt gibi bir ifade geçiyordu. Kulağa çok mantıklı geliyor, bir yıl boyunca sadece hedeflerine odaklan ve bambaşka biri olarak yeni hayatına başla. Şimdi bunu gerçek hayata dökelim. Bunun için bir yıllık planı devletler gibi dört çeyreğe ayırarak yapacağım. Gelişimi üçer aylık periyotlar halinde izleyeceğim.


1. Periyot (90 Gün)

Spor ve Diyet

Üniversite sınavları

Yurtdışı başvuruları ve Pasaport vb

İşyeri eğitimlerim

Yatırım yapmak

Dil öğrenmek

Kitap okumak, erken kalkmak

Diş fırçalamak vb alışkanlıklar


Üç aylık planımı yapmaya çalıştığımda bunlar gibi hedefler aklıma geliyor. Buraya yazmadığım bir kaç hedef daha ekleyebilirim. Diğer çeyreklerde ise aynı hedefler yer alıyor ve daha az yeni madde ekleyebiliyorum. Ehliyet almak, kredi çekmek vb biraz daha beklemem gereken hedefler bunlar.

Peki buraya kadar herşey normal, şimdi yazdığımız hedeflerin sonuçlarına bakmalıyız. Ben bunları yapınca bir yıl sonra nereye geleceğim? Gerçekten bu yazdıklarım beni bir yıl sonra bambaşka biri yapacak mı?

Yazdığım hedeflere göre bir yıl sonra pasaportum ve ehliyetim olacak, yurtdışına başvurarak şansımı denemiş olacağım, üniversitenin bir yılı bitecek, yatırım yaparak biraz para biriktirmiş olacağım, bir kaç kitap bitirmiş olacağım vs. tek gözle görülür fark eğer yapabilirsem daha fit olacağım kısmı.

İşte yazının başında bahsettiğim sorun bu: Aslında ben kafamdaki hedefleri sahiden gerçekleştirsem bile bir yıl sonra bambaşka biri olmayacağım! Sadece belli konularda biraz ilerleme katedeceğim. Bu kadar... Üstelik yazdığım hedefleri bile günlük plana sığdırmaya çalışsan dinlenmeye vakit kalmıyor. İşte insan günlük sorunlarla boğuşurken, kafasında kurduğu 10-15 maddelik hedefleri gerçekleştirdiğinde bambaşka biri olacağını zannediyor. Ancak hedeflerini kağıda döktüğünde gerçekler gün yüzüne çıkıyor.

Bütün hedefler değil ama bazıları gözle görülür sonuçlar veriyor. Eğer green card çıkarsa, daha fit olabilirsem; farzı misal araba alırsam, konut alırsam bunlar bir yılda benim için gayet tatmin edici sonuçlar olacaktır. Demek ki bazı hedeflerin gerçekleşme süresi, çevreye olan etkisi; değeri, katsayısı diğerlerine göre daha fazla.

Eğer amacımız bir yıl sonra bambaşka biri olarak hayata başlamaksa; o zaman katsayısı yüksek hedeflerle planımızı inşa etmeliyiz. Önce sonuca odaklanıp; planımızı, ulaşmak istediğimiz sonuca göre yazmalıyız. Bunun için bir sene sonra nerede olmak istediğimizi düşünmek gerekiyor. Bir sene kulağa hayal kurmak için kısa gibi görünüyor olabilir. Hadi süre sınırını ortadan kaldıralım. Seni yavaş yavaş çekmek istediğim yere getirdim. Hayatının geri kalanında elde etmek istediğin, olmak istediğin kişi kim? Nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun? Nerede, kiminle, hangi işi yaparak vakit geçirmek istiyorsun? Kafanda seni sürekli meşgul eden kişi, hayalindeki sen nasıl biri? Elde etmek istediğin en absürt özelliklerin neler? İşte bu sorular gerçekten sana göre katsayısı yüksek hedeflerin cevabını verecektir.


-Amerikada yaşamak istiyorum. Mümkünse ailemi de yanımda götürebilmeliyim.

-Kendi işimi kurmak istiyorum; çalışanlarım olmalı, airpodsla iş konuşmak, macbook ile iş yönetmek istiyorum. Pahalı restorantlarda uluslararası şirketlere iş bağlamak istiyorum.

-Normal bir ev, yazlık; kiraya verdiğim onlarca gayrimenkulum olsun istiyorum. 60 yaşımdan sonra hiç çalışmak zorunda kalmadan hayatımı devam ettirebileceğim bir pasif gelir istiyorum.

-Lamborghini, 25 metrelik yat, karavan; cruise gemileriyle aylarca dünya turu yapmak istiyorum. 

-İlber Ortaylı ve Celal Şengör kadar kültürlü, 92 yaşımda da olsam Warren Buffet kadar kitap sever olmak istiyorum. Arnold gibi 75 yaşımda da olsam düzenli spor yapabilmek istiyorum.


Bugünün konusu bunların nasıl yapılacağı değil. Kilit nokta zaten bunları gerçekleştirebilecek yolu bulmakta. Yoksa herkes yapardı. Oturmak, düşünmek, araştırmak, yazmak gerekiyor. İşte bu tarz doyurucu hedefleri belirlerseniz; bir yıllık, iki yıllık kapanmaların sonunda anca tatmin olabileceğiniz sonuçlar elde edersiniz. Yani iki yıllık hedef almanca öğrenmek olmamalı. Eğer sadece bunu hedef koyarsanız iki yılın sonunda sadece almanca konuşuyor olursunuz.

Hayal ettiğiniz refaha ne zaman ulaşmak istediğiniz ve ne kadar nakit gerektiğiyle ilgili bir düşünün. Eğer 50 yaşına kadar 50M TL sahibi olmak beni istediğim refaha kavuşturuyorsa; asıl hedef Almanya’da 27 yıl boyunca ayda sadece 2.000 euro biriktirebileceğim bir iş bulmak olmalı. Ben, “bu hedef için” almanca öğrenmeliyim. Aradaki fark bu. Ne yaptığının farkında olarak, altını doldurarak, pes etmezsen hesaplamalarla, rakamlarla, nesnel olarak hedefine ulaşacağını bilerek yola devam etmelisin.

Bunların hiçbiri imkansız hedefler değil. Belki de yazdığım her bir hedefi gerçekleştiren yüzbinlerce insan vardır. Benim bunlardan farkım olmadığına göre ben de yapabilirim. Önemli olan hedefe giden yolu bulabilmek, doğru bir plan yapmak. Eğer bir başkası gerçekleştirmişse ve bir şekilde hedefe giden bir yol varsa; tek yapmam gereken şey devam etmek. Sıkı çalışmak, tasarruf  yapmak vs değil olay. Doğru ve akıllıca uzun vadeli bir plan yapmak. Hedefe giden yolu bulduktan sonra, uzun vadeli planı bir yıl, üç ay gibi vadelere bölerek gelişimi işte şimdi takip etmeliyiz. O zaman gerçekten yaptığımız şeyin hakkını vererek yaparız. İki üç ay sonra motivasyonumuzu kaybettiğimizde doğru yolda olduğumuzu gösteren bir pusula, uzun vadeli bir plan olmalı.