Cumartesi, Ekim 08, 2022

ne yaptığını bilerek yapmak


Ablam sürekli işsizlikten yakınır. Son zamanlarda adam akıllı iş bulamadığı için psikolojisi bozuldu. Bir hafta içinde çıktığı iş sayısı onun üzerindedir. Verdikleri asgari ücret ile birden fazla iş yaptırmaya çalışıyorlar, üç kişilik yerde tek kişi çalıştırıyorlar, 8 dakikalık gecikmeye köle muamelesi yapıyorlar… Evet, özel sektörün yapılan iş/para dengesi olmadığını söyleyebilirim. Üstelik aşçılık 50 yaşına geldiğinde devam edilemeyecek kadar ağır... Bu arada 50 yaşından sonra birini kim işe alır ki? İşe alınmazsan nasıl emekli olacaksın?


Bize bir iş lazım. 60 yaşına da gelsen yapılabilecek, çalışmanın az, maaşın çok olduğu; işten çıkarılmayacağın garanti olan… Böyle bir iş en basiti devlet memuru olarak elde edilebilir. Özellikle kadın isen, maaşım olsun ileride de emeklim yatsın yeter diyorsan; iş kurmak, yurt dışına çıkmak gibi hedeflerin yoksa bu iş tam senlik.


Bugün için devlete atanmanın en basit yolu açıktan iki yıllık tıbbi sekreterlik okuyarak kpss kazanmak. Fiziki olarak üniversiteye gitmeden, dershaneye kaydolmadan, kendi yaşadığı şehre atanmasını vaadediyorum. Bütün başvuruları, sınav takiplerini, net puan hedeflerini, çalışma sürecini ben yöneteceğim. Kitapları ben alacağım. Tek yapması gereken şey söylediklerimi yapmak. 


Şansına sınava daha iki yıl var; iki yıl sonra mülakatsız atanacaksın, asgari ücretin üç katı maaş alacaksın, beş yıl sonra evini arabanı alacaksın, hayatını kuracaksın diyorum. Hâla bahaneler üretiyor. Onun bakış açısında 2-3 sene çok uzun geliyor. Kafasından geçen düşünceler “Kim oturup çalışacak, yapabilseydim önceden de yapardım, benim kafam şu derse basmıyor” gibi önyargılı cümleler. Aslında süreç çok basit sadece biraz beklemek gerekiyor. 


Tarih öğretmeni arkadaşı 5 senedir çalışıyormuş atanamıyormuş, bizim binada bir çocuk varmış 10 senedir çalışıyormuş atanamıyormuş, bu kadar kolaysa neden kimse yapmıyormuş falan filan… Kimin ne bölüm okuduğu benim umrumda değil. Sadece diploma almak için, anan baban kızmasın diye, on kişilik ataması olan saçma sapan bölümler okursan 20 senede de atanamazsın.


Tıbbi sekreterlik gibi açıktan okunabilen, iki bin ataması olan, 78 puanla alım yapan, izmirde alımları olan bölümler varken sanat tarihi gibi saçma sapan bölümleri ben duymak istemiyorum. Evet, ablam üniversiteyi yarıda bırakıp şu an pişman olduğu aşçılığa geçiş yapmasaydı bitireceği bölüm sanat tarihi olacaktı. Hayatı tamamen düşüncesizce verilen kararlarla dolu sonu ise pişmanlık. Üniversiteyi fırsatları kovalamak için okuyacaksın. Önemli olan her zaman fırsatları görmek, onu elde etmek için bir şeyler yapmak.


“Hadi liseden mezun olduk sınava girelim”

“ya abi ben muğlada okumak istiyorum” 

“istanbula gidicem ben yaa, gazetecilik yazmak istiyorum”

“ben halkla ilişkiler yazmak istiyorum rehberlikle konuştum senin iletişimin iyi dedi”

“ben arkeoloji okuyacağım hem biraz ilgim de var”


Ne??? İletişimin mi iyi???? İlgin mi var??? Bunlardan banane? Ben de altının onbin lira olması gerektiğini düşünüyorum bu gerçeği değiştiriyor mu? Senin ne düşündüğün, ne olmak istediğin kimsenin umrunda değil. Sen çağının şartlarına ayak uydurmak zorundasın! Açık arayacaksın, nerede zayıf bir yer varsa çomağı oraya saplıcaksın. Evet bu bölüm iyi kazanıyor, ataması var, ben bu bölümü okuyup bu işi yapacağım. Üniversiteden mezun olup sınava giriyorsun işine başlıyorsun. Bu kadar basit.


"Üniversite okuyacağım elimde diplomam olsun." mezun oldun diploma şu an elinde. Ne yapacaksın onunla? Hedefin sadece üniversite bitirmek, diploma almak olmamalı. Arkasında bir neden yatmalı. Senin için katsayısı yüksek olan bölümler okumalısın. Yaptığın işi bitirince hayatında dev basamaklar atlamalısın. Kazanmaya gelince bütün başarılar senin. Plansız programsız hareket edip hayatta kaybettiğinde "Devlet nerede, neden bize atama yapmıyor? 5 bin atama istiyoruuz. İşsizlik parası istiyoruzzz..." Kusura bakma da en sevmediğim insan tipi sensin. Ben vergilerimle senin tercihlerinin zararlarını ödemek zorunda mıyım? Kendi tercihlerinle hayatını sen şekillendirirsin. Pişmanlıklarının cezasını başkası çekmek zorunda değil, başkası getirmedi seni bu noktaya sen geldin.


"Ben para biriktireceğim biraz birikimim olsun." ne yapacaksın parayla? ne kadar lazım? ne zamana kadar lazım? "İşte çalışıyoruz kenarda dursun biraz" bu şekilde hiçbir yere varamazsın...

"Abi haftaya altın fiyatları ne olur ya girsek mi?" tamam gir abi ikiye katlayacak. Garantisi benim ikiye katlamazsa üstünü ben tamamlayacağım. 2000 liran 4000 lira olsa ne yazar? Paran 4000 olunca ne yapacaksın onunla? Ev mi gelecek, araba mı gelecek, yurtdışına mı çıkabileceksin? Hedefin kısa süreli şurda vurgun yapmak burda parayı bulmak olamaz. Böyle olsaydı herkes yapardı.


Mesela yatırımda önemli olan adet arttırmak. Altın fiyatları her zaman artacak. Ama içinde ne kadar paran varsa o kadar kazanacaksın. Gram altın 10 bin lira olunca paran bir milyon oldu diyelim ne yapacaksın onunla? Neden yatırım yapıyorsun var mı bir hedefin? Altından çıkıp ne alacaksın? İşte altı doldurulabilir bir hedeften kastım bu. "İki yıl sonra kredili konut alacağım, altında peşinatı biriktiriyorum." Tam olarak olması gereken hedef bu. Bir şeyleri yaparken ne yaptığını bilerek yapmak gerek.

Pazartesi, Ekim 03, 2022

dişini sık enflasyon düşecek

"Şimdi alınmaz biraz daha bekle. İktidar değişsin fiyatlar inecek."

"Enflasyon düşerse biraz rahat ederiz."

"Enflasyon yüzde 50 düşerse zaten fiyatlar da düşer."


Hepsi babamdan, işyerimden ve arkadaşlarımdan duyduğum cümleler. Bütün bu ifadeler acaba doğru mu? Parayı ve ekonomiyi ne kadar iyi tanıyoruz? Enflasyon düşünce fiyatlar ucuzlar, rahat eder miyiz? Enflasyon yüzde 50 düşerse fiyatlar da düşer mi? İktidar değişince daha ucuza mı konut alacağız? Hayır arkadaşlar. Basılan para mutlaka piyasaya inecek. Fiyatlar mutlaka yükselecek. Piyasadaki para toplanıp yakılmadığı sürece enflasyon her zaman devam eder. 


Merkez bankaları ve fed her ay çıkıp konuşma yapar. Piyasayı sözleriyle yönetmeye çalışırlar. "Asacağız, keseceğiz; enflasyonla mücadele etme konusunda her türlü enstrümanı kullanmaya hazırız." Fed: "Faizleri uçuracağız enflasyonu yerle bir edeceğiz, hiçbir çekincemiz yok" derken, Transilvanya'da ise "nas nas faiz haram haram zinhaaarr faizi düşüreceğiz" deniyor. Hadi yapsanıza...


Transilvanya'da faizler her ay neden sadece 100 baz puan iniyor? Yüzde 14-13-12-11... Neden bir gecede sıfırlamıyoruz? Aynı gece Transilvanya resmi devlet faizini sıfıra çeksin. Yüzde 20 faiz haram da yüzde 10 olunca haram değil mi? Faizin tamamen ortadan kaldırılması gerekmez mi? 


Aynı şekilde FED yüzde 9.50 enflasyonda yüzde 3.25 faiz oranı uyguluyor. Enflasyon, faizin üç katı! Neden faizi 50 puan 75 puan arttırıyorlar da Transilvanya gibi 100'er 100'er güncellemiyorlar? Madem enflasyon yüzde 9.50 aynı gece müdahale etsinler. Faizi yüzde 5, yüzde 6 yapsınlar. Yapmıyorlar çünkü yapamazlar arkadaşlar. Ellerindeki bütün kurşunları aynı anda kullanamazlar.


Bunların taktiği enflasyonu faizle şunla bunla kontrol altına almak değil. Piyasaları sözleriyle manipüle etmek. Çünkü faiz oranını arttırabilecekleri, azaltabilecekleri alan sınırlı; ellerinde sayılı kurşun var. Ama çıkıp birilerinin konuşması ise bedava. Önce bilmem ne bakanı çıkar konuşur, sonra diğerinin yardımcısı çıkar konuşur... Amerika'nın süper güç olmasının sebebi de zaten sözünün dinleniyor olması. Kurşunlarını harcamadan piyasayı manipüle edebiliyorlar. Transilvanya ise çıkıp boş boş bağırıyor sadece. Sözünün dinlenmesi için önce güven gerekli.


Bunlar "asacağız, keseceğiz; halkımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz" derler. Aslında enflasyona sebep olan kendileridir. O para artık basılmıştır bir kere. Fed'deki kimi aveller de çıkıp "biz bu kadar enflasyon olabileceğini tahmin etmiyorduk" der. Avel, parayı basan sensin ve basmaya devam ediyorsun tabiki de enflasyon yükselecek. Birinci kural bu, piyasaya ne kadar para sokarsan enflasyon o kadar yükselir. İşte kanıtı:

Yukarıdaki fotoğrafta bir yıllık para arzı grafiği mevcut. M3 para arzı nedir? Piyasada bulunan bütün para miktarı demektir. Türkiyedeki bütün mevduat hesapları, faiz hesapları, katılım hesapları, repo hesapları, tahvillerde bulunan hesaplar, yatırımlardaki hesaplar ve piyasada dolaşan fiziki nakit paraların toplamını gösterir. Çekilen krediler, basılan paralar bir kaç gün geriden de gelse net bir şekilde bu grafiğe yansır. Enflasyonu tahmin edebilmek için bu grafiğe bakabiliriz.


Açıklanan son verilere göre para arzı ne kadar artmış? Piyasadaki para miktarı 2021 Eylül ayında 4 milyar TL iken 2022 Eylül ayında bu miktar 7,56 milyar TL'ye yükselmiş. Basılan para miktarındaki bir yıllık artış yüzde 88.


Peki en son açıklanan enflasyon verisi kaç? Ekim ayında bugün açıklanan verilere göre enflasyon yüzde 83. Basılan para miktarındaki artışa bakarak enflasyonun daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Aradaki yüzde 5 lik fark eninde sonunda piyasaya inecek. Bu yüzden aynı ay enflasyona hemen yansımaz. Basılan paranın piyasaya inmesi gerekir.

Sadece enflasyonu tahmin etmek için maaş alan adamlar biz bu kadar olacağını tahmin etmiyorduk diyor. Bastıkları paradan haberleri yok herhalde. Eğer bilmiyorlarsa söyleyeyim kendi yayınladıkları para arzı verisine göre enflasyon yüzde 5 daha artacak. Üstelik enflasyon düşecek demelerine rağmen, para arzında hiçbir azalma yok. Son hızda para basıp, kredi vermeye devam ediyorlar.


Bu aveller enflasyonun bu kadar artacağını elbette bilmiyor değiller. Sizi kandırıyorlar. Enflasyonun sebebinin başkaları olduğunu söyleyip kendilerini melek olarak gösteriyorlar. Enflasyonu yaratan fırsatçı konut sahipleri, fırsatçı marketler, fırsatçı stokçular... Her zaman başka bir hedef gösterilir. Depolar basılır, iki üç zabıta ile yüksek fiyatlara cezalar kesilir. Üstü örtülmeye çalışılır.


Bunları yemeyin arkadaşlar. Enflasyonu yaratan kişiden umut beklemeyin. O bir beyaz atlı melek, kurtarıcı o demekten vazgeçin. Kimse enflasyonla falan savaşmıyor. Siz sadece uyutuluyorsunuz. Devletler basması gerekenden fazla para basıyor, fazla olan paranın piyasada değeri düşüyor ve fiyatlar yükseliyor olay bu kadar basit.


Devletler borçlarını eritmek için para basarlar. Yüzde 80 enflasyon demek aynı oranda TL cinsi borçların erimesi demek. Düşünmeden yapılan onca borcu para basarak, parayı değersizleştirerek arka kapıdan eritiyorlar. Bunu bütün devletler yapıyor. Aynı şekilde para değersizleşirken sizden de eksiliyor. 100 bin liranız nakitte kaldıysanız bir yıl sonra değeri 20 bin liraya düşüyor. Sizden hissettirmeden para çalıyorlar arkadaşlar. Bunlar enflasyonla savaşan beyaz atlı melekler değil, hırsızlar!


Sizden para çalan devletlerden, hırsızın kendisinden umut beklemek saçmalıktan ibaret. Toki yapacağız ev fiyatları düşecek, kdv indireceğiz market fiyatları düşecek, ötv kaldıracağız araba fiyatları düşecek, benzini devlet katkısıyla daha ucuza satın alacaksınız rahatlayacaksınız... Yok öyle bir dünya. Bir yılda yüzde 80 değersizleşen bir para birimine yüzde 5 yüzde 7 yapılan katkıların esamesi bile okunmaz. Devede kulak yapılan işler sadece göz boyamak için yapılır. Şu anda 100.000 TL olan bir ev olsun, bir yıl sonra 180.000 TL olacak. Bunun kaçarı yok. Tokileri bir yıl içinde yaptığını farzetsek bile; ev fiyatları yüzde 10 ucuzlasın, yüzde 20 ucuzlasın... Fiyatlar yine 150 bin TL 160 bin TL'den aşağıya düşmeyecektir.


Peki ya enflasyon düşerse? Enflasyon yüzde 50 düşerse fiyatlar ucuzlamaz mı? Hayır arkadaşlar. Enflasyonun düşmesi demek daha yavaş pahalılaşmak demektir. Fiyatların ucuzlayacağı anlamına gelmez. Elbette enflasyon her zaman yüzde 80'de kalmayacak, bir gün düşmeye başlayacak. Ama o gün fiyatlar geriye gitmeyecek. 10 yıl önce olduğu gibi fiyatlar daha yavaş pahalanacak. Markete bir gün sonra gittiğinde zamlı fiyatları daha az göreceksin anlamına gelir bu.


Örnek vermek gerekirse iki yıl boyunca yüzde 80 daha sonra düşerek yüzde 10 enflasyon olduğunu hayal edelim. Oluşacak fiyatlama bu şekilde olacaktır:


Başlangıç konut fiyatı 100.000TL 

1. Yıl enflasyon yüzde 80 -> 180.000TL

2. Yıl enflasyon yüzde 80 -> 320.000TL

3. Yıl enflasyon yüzde 30 -> 420.000TL

4. Yıl enflasyon yüzde 20 -> 500.000TL

5. Yıl enflasyon yüzde 10 -> 550.000TL


Evet görüldüğü üzere enflasyon düşse bile hiçbir şey ucuzlamayacak. İktidar değişince bir şey değişmeyecek. O para basıldı bir kere. Ev fiyatları 1-2 milyona çıktı artık. Araba fiyatları 500 bini gördü artık. Benzin 23 lira oldu artık. Hiçbirinin fiyatı düşmeyecek. Paranın çalışma mantığını bilmeden altı dolu olmayan hayallere kapılmayın. 


bir yıllık kapanma

 


Ülkelerin 5 yıllık kalkınma planları her zaman dikkatimi çekmiştir. Daha doğrusu Türkiye'nin. Diğer ülkelerde var mı bakmadım. Zaten burada da kaldırıldı neyse.

Adı üstünde bu planlar kalkınmak, gelişmek, daha iyi bir konuma gelebilmek için yapılır. Genel olarak bu planlara yapılabilecek en iyi senaryolar yazılır. Gelirler en üst seviyeden, giderler en alt seviyeden hesaplanır. Oluşabilecek, öngörülmemiş senaryolara yer verilmez. Bütçede bu alan için belli bir sigorta payı ayrılıyorsa da, alışık olduğumuz üzere her sene bütçe açığı veririz. Hiç bir bütçe, hiç bir plan tam olarak tutmaz, gerçekleşmez. Ancak planların hiçbir zaman tam olarak tutmaması, plansız programsız devam etmemiz gerektiği anlamına da gelmez.

Peki bu kalkınma planlarını kendi hayatımıza uygularsak nasıl olur? Planlar yapılabilecek en iyi senaryoyu içerir demiştim. Biz bu bireysel kalkınma planını yapacağız ki; verilen süre içerisinde en iyi ihtimalle ilerleyebileceğimiz potansiyel gelişmeyi görebilelim. Yani kendi max’ımızı kağıt üstünde net bir şekilde görmek amaç, artık ne kadarını yapabilirsek… 

Aklımızda yapmak istediğimiz bir çok şey olsa da, bunu bir kağıda döktüğümüzde bunlar beni gerçekten bir yıl sonra bambaşka bir yere taşıyacak mı sorusunu aklıma getiriyor. İşte bu soruna bir içerik tüketirken ulaştım. İçerikte bir yıl boyunca ortadan kaybol, kendi tutkunu keşfet, bunun üzerine çok çalış ve herkesi şaşırt gibi bir ifade geçiyordu. Kulağa çok mantıklı geliyor, bir yıl boyunca sadece hedeflerine odaklan ve bambaşka biri olarak yeni hayatına başla. Şimdi bunu gerçek hayata dökelim. Bunun için bir yıllık planı devletler gibi dört çeyreğe ayırarak yapacağım. Gelişimi üçer aylık periyotlar halinde izleyeceğim.


1. Periyot (90 Gün)

Spor ve Diyet

Üniversite sınavları

Yurtdışı başvuruları ve Pasaport vb

İşyeri eğitimlerim

Yatırım yapmak

Dil öğrenmek

Kitap okumak, erken kalkmak

Diş fırçalamak vb alışkanlıklar


Üç aylık planımı yapmaya çalıştığımda bunlar gibi hedefler aklıma geliyor. Buraya yazmadığım bir kaç hedef daha ekleyebilirim. Diğer çeyreklerde ise aynı hedefler yer alıyor ve daha az yeni madde ekleyebiliyorum. Ehliyet almak, kredi çekmek vb biraz daha beklemem gereken hedefler bunlar.

Peki buraya kadar herşey normal, şimdi yazdığımız hedeflerin sonuçlarına bakmalıyız. Ben bunları yapınca bir yıl sonra nereye geleceğim? Gerçekten bu yazdıklarım beni bir yıl sonra bambaşka biri yapacak mı?

Yazdığım hedeflere göre bir yıl sonra pasaportum ve ehliyetim olacak, yurtdışına başvurarak şansımı denemiş olacağım, üniversitenin bir yılı bitecek, yatırım yaparak biraz para biriktirmiş olacağım, bir kaç kitap bitirmiş olacağım vs. tek gözle görülür fark eğer yapabilirsem daha fit olacağım kısmı.

İşte yazının başında bahsettiğim sorun bu: Aslında ben kafamdaki hedefleri sahiden gerçekleştirsem bile bir yıl sonra bambaşka biri olmayacağım! Sadece belli konularda biraz ilerleme katedeceğim. Bu kadar... Üstelik yazdığım hedefleri bile günlük plana sığdırmaya çalışsan dinlenmeye vakit kalmıyor. İşte insan günlük sorunlarla boğuşurken, kafasında kurduğu 10-15 maddelik hedefleri gerçekleştirdiğinde bambaşka biri olacağını zannediyor. Ancak hedeflerini kağıda döktüğünde gerçekler gün yüzüne çıkıyor.

Bütün hedefler değil ama bazıları gözle görülür sonuçlar veriyor. Eğer green card çıkarsa, daha fit olabilirsem; farzı misal araba alırsam, konut alırsam bunlar bir yılda benim için gayet tatmin edici sonuçlar olacaktır. Demek ki bazı hedeflerin gerçekleşme süresi, çevreye olan etkisi; değeri, katsayısı diğerlerine göre daha fazla.

Eğer amacımız bir yıl sonra bambaşka biri olarak hayata başlamaksa; o zaman katsayısı yüksek hedeflerle planımızı inşa etmeliyiz. Önce sonuca odaklanıp; planımızı, ulaşmak istediğimiz sonuca göre yazmalıyız. Bunun için bir sene sonra nerede olmak istediğimizi düşünmek gerekiyor. Bir sene kulağa hayal kurmak için kısa gibi görünüyor olabilir. Hadi süre sınırını ortadan kaldıralım. Seni yavaş yavaş çekmek istediğim yere getirdim. Hayatının geri kalanında elde etmek istediğin, olmak istediğin kişi kim? Nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun? Nerede, kiminle, hangi işi yaparak vakit geçirmek istiyorsun? Kafanda seni sürekli meşgul eden kişi, hayalindeki sen nasıl biri? Elde etmek istediğin en absürt özelliklerin neler? İşte bu sorular gerçekten sana göre katsayısı yüksek hedeflerin cevabını verecektir.


-Amerikada yaşamak istiyorum. Mümkünse ailemi de yanımda götürebilmeliyim.

-Kendi işimi kurmak istiyorum; çalışanlarım olmalı, airpodsla iş konuşmak, macbook ile iş yönetmek istiyorum. Pahalı restorantlarda uluslararası şirketlere iş bağlamak istiyorum.

-Normal bir ev, yazlık; kiraya verdiğim onlarca gayrimenkulum olsun istiyorum. 60 yaşımdan sonra hiç çalışmak zorunda kalmadan hayatımı devam ettirebileceğim bir pasif gelir istiyorum.

-Lamborghini, 25 metrelik yat, karavan; cruise gemileriyle aylarca dünya turu yapmak istiyorum. 

-İlber Ortaylı ve Celal Şengör kadar kültürlü, 92 yaşımda da olsam Warren Buffet kadar kitap sever olmak istiyorum. Arnold gibi 75 yaşımda da olsam düzenli spor yapabilmek istiyorum.


Bugünün konusu bunların nasıl yapılacağı değil. Kilit nokta zaten bunları gerçekleştirebilecek yolu bulmakta. Yoksa herkes yapardı. Oturmak, düşünmek, araştırmak, yazmak gerekiyor. İşte bu tarz doyurucu hedefleri belirlerseniz; bir yıllık, iki yıllık kapanmaların sonunda anca tatmin olabileceğiniz sonuçlar elde edersiniz. Yani iki yıllık hedef almanca öğrenmek olmamalı. Eğer sadece bunu hedef koyarsanız iki yılın sonunda sadece almanca konuşuyor olursunuz.

Hayal ettiğiniz refaha ne zaman ulaşmak istediğiniz ve ne kadar nakit gerektiğiyle ilgili bir düşünün. Eğer 50 yaşına kadar 50M TL sahibi olmak beni istediğim refaha kavuşturuyorsa; asıl hedef Almanya’da 27 yıl boyunca ayda sadece 2.000 euro biriktirebileceğim bir iş bulmak olmalı. Ben, “bu hedef için” almanca öğrenmeliyim. Aradaki fark bu. Ne yaptığının farkında olarak, altını doldurarak, pes etmezsen hesaplamalarla, rakamlarla, nesnel olarak hedefine ulaşacağını bilerek yola devam etmelisin.

Bunların hiçbiri imkansız hedefler değil. Belki de yazdığım her bir hedefi gerçekleştiren yüzbinlerce insan vardır. Benim bunlardan farkım olmadığına göre ben de yapabilirim. Önemli olan hedefe giden yolu bulabilmek, doğru bir plan yapmak. Eğer bir başkası gerçekleştirmişse ve bir şekilde hedefe giden bir yol varsa; tek yapmam gereken şey devam etmek. Sıkı çalışmak, tasarruf  yapmak vs değil olay. Doğru ve akıllıca uzun vadeli bir plan yapmak. Hedefe giden yolu bulduktan sonra, uzun vadeli planı bir yıl, üç ay gibi vadelere bölerek gelişimi işte şimdi takip etmeliyiz. O zaman gerçekten yaptığımız şeyin hakkını vererek yaparız. İki üç ay sonra motivasyonumuzu kaybettiğimizde doğru yolda olduğumuzu gösteren bir pusula, uzun vadeli bir plan olmalı.


Pazartesi, Ocak 17, 2022

ülkeden kurtulma çabaları



 Daha zimmete düşmeden aklımda memurluğu ne kadar devam ettirebileceğim sorusu yer aldı. Green card başvurularım için pasaport çıkartmalıyım. Erasmus için yeniden sınavlara hazırlanmalıyım. Atandığım hastanede çalışmaya başladıktan sonra 7/24 çalışıp uyumadan para biriktirmeliyim. Evet genel olarak aklıma ilk gelen fikirler bunlar. Youtube videoları çekerek bu işi de bir yandan sürdürmek ek gelir elde etmek istiyorum. İlgilendiğim başarılı olduğumu düşündüğüm her konu için bir kanal açabilirim. Çeşitli videolar çekerek hangisi patlarsa o kanalda devam etmeyi düşünüyorum. Ortalama beş altı konu belirleyip bu konuların top 3 top 5'inde kim var bu kategorinin google'ı kim bunu araştırıp benzer videolar çekmeliyim. Özgün olmak için yurtdışından kanallar bulabilirim böylece linçten, tekrar etmekten ve kopya içerikten kurtulmuş olurum. Youtube shorts ve tiktoktan beslenerek abone sayısı 50 bin olana kadar videolar atabilirim. Youtube pasif olarak büyürken aynı zamanda hastanede çalışarak para biriktirebilirim. Erasmus, green card, turist vizesi, pasaport, üniversite sınavları, dil sınavları gibi gereklilikleri zaman içinde teker teker yerine getirebilirim. Zamana yaymalı acele etmemeli, planlı ve ne yaptığımı bilerek hareket etmeliyim.


1- Birden fazla Youtube kanalı açarak birisi patlayana kadar beş altı ay devam ettir.

2- Devlette çalıştığın süre boyunca para biriktir.

3- Yurtdışı için gereklilikleri yerine getir.

4- Sitenin akıbetine karar ver.


Çarşamba, Ocak 12, 2022

yeni hayaller yeni umutlar



İki yıllık blogger geçmişinin sekiz aylık arasından sonra atandık. Aklımda sadece aralıksız çalışılacak 30 yıl ve istesen de bitmeyecek bir maaş var. Özelde çalışılan dokuz aylık ölüm maratonunu yemiş bir köle olarak kapabildiğim kadar nöbet kapacam. İlk yıllar uykunun ve para harcamanın haram olduğu bir dönem yaşayacam. Allahın tepeciğinde bıçağı yemezsek ilk altı ayda vücudu çekecez. Kira yok fatura yok çoğu gereksinimim evden karşılanacağı için maaş ve nöbetlerle daha ilk yılda arabayı çekecem altıma. Araba ileride satılır parası kat ve kat artar. Geri kalan zamanlarda para biriktirme bilader geleni yatır dövize altına mevduata. Rutinde kalıcaz senelerce. Belki aynı hastanede 30 yıl geçiricez. Kulağa korkunç gelse de ülkenin durumuna bakılacak olursa fevkalade bir iş. Asgari ücretin üstünde devamlı bir iş kim istemez ki.

 Zaten bu günleri düşündük de kazandık. Beş yıllık, belki yedi sekiz yıllık bir planın parçasıydı. Ben mezun olucam da ne olacak diye soracaksın kendine. İş bulabilecek miyim, hadi buldum bana yetecek mi, sana yetse bile aile kurmaya yetecek mi bu soruları sormadan sınavlardan geçeyim mezun olayım kafasında olan tanıdıklarımdan hiç kimseden haber almış değilim ne yapıyorlar ne ediyorlar umrumda değil ama asgari ücretle sürünecekler garanti. Lisede olsun üniversitede olsun iş ortamında olsun kendini geliştirmeyen, bir hedefi olmayan ve sadece günü kurtarma peşinde olan insanlar tanıdım. Hiç bir şeyin farkında değilmişçesine çocuk kafasıyla yaşayıp gidiyorlar. 25-30-40 yaşlarında adamlar asgari ücretle çalışıyor yazık. Ben maaşımı nasıl arttırabilirim, nasıl daha iyi yaşayabilirim, nasıl ek iş yapabilirim diye düşünen kimse yok. Üretim yok üretim hiç kimsede... Hayattan bezmiş durumdalar kaderlerine boyun eğmişler. Sen nasıl 2400 2800 lira maaşla evlenip çocuk yapabiliyorsun? Hangi ülkede yaşıyorsunuz? Sonuç mutsuz aile tabloları...

Her zaman bir üstünü hedeflemen lazım. Çoğu insanın hayali devlete atanmaktır. Atanıp hayatı boyunca eşek gibi çalışmak. Daha devamı yok. Okudum atandım 60-65 yaşıma kadar çalışıp emekli olayım bir ev alayım bana yeter. Yetmez abi hayır. Ben neden bu maaşla çalışıyorum, neden maaşım eriyip gidiyor faturalara zor yetiyor? Neden benim param yokken başkasının dolar mevduatının kazancını vergilerimle ödeyeyim; başkasının parasına para katayım? Düşüneceksin bunları ya. İşini sevmeden yapmayacaksın kardeşim sahipleneceksin ya ne iş yaparasan yap sahiplen. Tek derdi sigara molasına, öğle yemeğine çıkmak olan yaptığı işi kendi bile bilmeyen, hastaları müşterileri clientleri bekletirken oturmak muhabbet etmek hoşlarına giden insanlardan olma! Çalıştığın yerde otuz kişi mi var sadece iki üç kişi mi adam gibi çalışıyor? O iki üç kişinin içinde ol. Diğerleri umrunda bile olmasın. Karşılaşacağın onlarca yavşakla yüzsüzle ve iki yüzlülerle nasıl uğraşman gerektiğini öğren. Diğerlerinden farkın olsun. Diğerlerine ceza verilmeyeceği gibi sana da madalya takmayacaklar yine de olsun yap. Rütbe mi verecekler maaşın mı farklı olacak? Hayır. Ama benim potansiyelim bu değil. Bu kadar düşük olamam diyeceksin kendi kendine.

Bugüne kadar duyduğum zor diye bahsedilen her şeyi önüme çıktığı kadarıyla başardım. Üniversite kazanmak zor, okumak zor, mezun olmak zor, atanmak zor... Kapımın önündeki hastaneye atandım. Nazar değermiş o nazarı alırım allahın amına çıktığı yere geri sokarım. Kendi başarılarımla iki yıllık çalışmanın sonunda kazandım hiç mütevazi olamam. Neymiş doğuya atanacaksın da evlenip geri geleceksin dört yıl çalışıp. Bir şey sorucam salak mısın kardeşim? Oturup okulunu bitirene kadar iki sene çalışsana. Haritadan yer beğen ya kendine bu iyiliği yap.

İnsanlar üniversitede hemşirelik hedefi koyarlar, üç sene dört sene mezuna kalanını mı ararsın, günde on iki saat çalışanını mı ararsın neler neler. O kadar başarılı olacaksın ki insanların hayalini süslediği şeyleri sen elinin tersiyle itebileceksin. Hemşireliği kazandım hem de izmirin en iyi üniversitesinde ama gitmiyorum gelecek hedeflerimde bu yok. Akıllı davranacaksın. Dört yıllık bölümü kazanamıyorsan iki yıllıktan geçiş yapacaksın. Batıya atanmak istiyorsan +90 puanla doğuyu yazmayacaksın ki senin dört sene çalışıp becayişle zor geçebileceğin hayalindeki yere senden düşük alanlar zekasını kullanıp atanmasın. Her şey çok çalışmak değil akıllıca çalışmak. Bana bu puan yeter ama ben ikinci atamada, üçüncü atamada kazanacağımı bilerek bu puanı alıyorum diyebilecek yeterli araştırmaya bilgi birikime sahip olmalısın. Şansını kendin yaratacaksın.

Ev almak araba almak çok zor. Hayır yapıcam. Fit vücut çok zor hayır yapıcam. "Bu ülkede yaşanılır mı para biriktirmek çok zor ah keşke yurt dışına çıkabilsem..." Keşke değil, yurt dışına çıkacağım diyeceksin. Bu güne kadar neyi denedin neyi yaptın da başarısız oldun? Hiçbir şeyi... eee? Bu cümleyi kuruyorsan yukarıda yazdığım gibi bunları bunları yapıcam şu bana yeterli şu zamanda gidicem diyebilmelisin. Yurt dışına çıkıcam çok zor. Hayır 10 sene uğraştıktan sonra her gününü bir ülkeyi araştırarak nasıl gidebilirim sadece gitmek de değil gidince ne yapabilirim giden insanlar neler yapmış bunları araştırarak geçirdikten sonra gitmeme ihtimalin yok. Gidemiyorsun çünkü uçak bileti alacak paran bile yok. Sadece istiyorsun. Türkiyedeki bütün insanların sorunu bu sadece istiyorlar hiç bir icraat yok deneme yok başarısız olma yok...

Cumartesi, Mart 27, 2021

gece akla gelen istekler

 


Boş defterleri seviyorum. Bana bir şeyleri anımsatıyor. Derinlerde olan bir şeyleri. Plan yapmayı, bir şeyler öğrenmeyi, bir şeyler bitirmeyi özledim. Yolda olmayı özledim. Hem bir şeyler başarmayı, hem o yolda çalışmayı.


Gerçekten yolda olmayı özledim. Uzun yolları seviyorum. Gece yolculuklarını, benzinliklerde durmayı, uzun geniş otobanları seviyorum. Soğuk havayı, pijamayla verilen molaları, sigara dumanlanmayı, gece dışarıda olmayı seviyorum.


Konuşmamak istiyorum. Kafa dinlemek istiyorum. Dinlenmek istiyorum. Düşünmek istiyorum. Kendimi geliştirmek, ilerlemek, yerimde saymamak istiyorum.


İradeli olmak, verdiğim kararların arkasında durmak, kendimi ezdirmemek istiyorum. Tek bir işe bağlı kalmamak, her zaman ek bir gelir kaynağı, pasif bir gelir kaynağım olsun istiyorum. 


Pazar, Mart 21, 2021

sıkıntılar

 



Allahını siktiğimin laboratuvarı... Dert bitmez tasa bitmez. Bir hafta servisçiler İstanbul’a gidecek. Kalanlardan bir elemanı servise gönderirler. Her akşam da İstanbul’dan numuneler gelir iki yüz üç yüz tane götümüze girer. Zaten az elemanız. Bir kişi zaten kayda numune almaya bakıyor. Neyse halledilir. Şimdi laboratuvarda kontrol çıktıları alınacak. O sıkıntının çözülmesi lazım. İki üç haftadır alınmıyor. Malzeme sayımı falan yapılacak. Çok önemli işler kalmadı. Asıl sıkıntı pcr kiti yanında gelen malzemelerin sayısını yukarıya anlatmakta. Benden malzeme istemeyeceksin oğlum demişti. Gelen kitlerin yanında malzemelerin sayısını sen takip edeceksin. İrsaliye fişiyle birlikte sayıları konuşmam lazım. Neyse çok önemli işler yokmuş.


Evet lojmandan kicklendik. Amına koduğumun piçi yüzünden. Taktı bana amına soktuğum. Pılımı pırtımı topladım çıktım aynı gün mk. Bir tek spor malzemeleriyle supplementler kaldı. En olmadı gizli saklı sporumuzu yapar çıkarız. Zaten amk iş yerinde tek tutunma sebebim buydu. Kendime işten çıkmamak için bir sebep vermiştim. Hedefler koymuştum. Güzel de gidiyordu antrenman falan. Piçin kirli çamaşırlarını ortaya döktüm diye milleti tehdit ediyor artık. Gelip yüzüme konuşamıyor. O evden çıkmazsa kendinize ev bakın ne demek mk. Yok bilmem o spor salonunu kaldırsın falan. Kancık herif gücü çoluk çocuğa yetiyor. Sürekli milleti sıkıştırıyor sağda solda. Azarlıyor hesap soruyor racon kesiyor kafasına göre millete ayar veriyor. Aynısını bana da yapmaya kalkıştı. Orrospu çocuğunun bana yazdığı “bankada çıkarttım ya aşkım öpüyorum” falan yazılı mesajlarını ortaya döktüm diye o haftadan sonra her gün odasına çağırmalar, mesailerle ilgili kısıtlamalar, yemeklerle ilgili kısıtlamalar, suratıma bile bakmadan konuşmalar, tehdit etmeler, işten kovmalar, her şeyi büyütüp “bu olay işle alakalı falan değil diyip çok farklı yerlere gider” diyerek tehdit etmeler... Güya beni dövmekle falan tehdit ediyor heralde. En başta terasa çağırdı orada kendince bir fırçaladı. Amına koduğum aynı hafta üç oldu odasına çağırdığında son seferinde yok bilmem whatsapp webi okut, açacaksın bilmem ne açmıyorum dedim ya, bana bunu açtıramazsın. Whatsapptan yazdı ya kancık yazışmalara bakacak aklınca götü tutuştu tabi kim bilir belki piçliğine millete yazılar yazacak benim ağzımdan.  Açmıyorum diyince bir bozuldu geçtik yan odaya gizli saklı yine tehditler baskıcı konuşmalar... Orospu çocuğunun çok zoruna gitmiş belli ki. Ama benim de bir yere kadar geldi. Kimse beni ezemez ulan hiç kimseye kendimi ezdirtmem. Kimse bana mobbing uygulayamaz. En son olayda altı aydır defter kaydı tutmuyorum diye şikayet yedik. Geldi. Gel sen bakayım dedi yan odaya. Gelmiyorum ulan dedim. Beni çekemezsin ikide birde köşelere. Ne anlatacaksan anlat. Mk bir girdik birbirimize saatlerce kavga ettik. Bir o anlatıyor bir ben sokuyorum cevabı. Kattaki çalışanları yolladı başka kata amk. Bağıra çağıra konuşuyoruz. Masaya vuruyo ediyo bir kaç kere de küfürleştik. Amına koyduğum senin maskesiz fotoğrafını yakalarım kameradan işten atarım şikayet ederim diyor orrospu evladı korkak herif. Yüzsüz piç. 6 aydır ne yanlışımızı gördün ulan dedim. Ne iş oldu da yapmadık. Hangi işi yanlış yaptık. Önceki sorumlu 5 ay içinde 6 tutanak yedi. Benim daha tutanağım yok dedim ya. Ben neden böyle yaptığını biliyorum dedim. Yok diyo aramızdaki olayla alakası yok diyo sen atanacan diye böyle konuşuyon falan. Dedim o zaman sen de covid bitti mesailer azaldı diye böyle yapıyon. Artık 400 500 pcrdan 40 50 lere düştük diye para kazandırmıyoz diye, 6 tane eleman burda yatıyo diye böyle yapıyon. Sustu kaldı mk yok alakası yok bilmem ne. Ulan dedim ben mi iş bulacam elemanlara? Ben mi aldım bunları yada ben mi kovayım benimle gelip bir haftadır uğraşıyorsun. Belki üç dört saat kavga ettik bağıra çağıra. Bütün ne varsa söyledim amk çocuğuna. Bir daha beni sağa sola çekemezsin dedim amk. Varsa derdin söyle. Yok diyo işten çıkacaksan gel yukarıya sıkıntı yok bilmem ne. Çıkmıyorum lan dedim. Amk çocuğu. Zaten yapmak istediğin bu. Mesaiye kalanları bire düşürmeler.. Yemekleri yarrak gibi bir mekana fatura etmeler... Mesai saatlerini biz yazıyorken elimizden almalar... Daha saymadığım 10 tane terane amk. Sadece orrospu çocukluğuna yapılan kısıtlamalar... Aradan aylar geçti hâla bir tane bile hata yok. Tek başıma bütün süreci yönettim. Hiç bir sıkıntı yok. Suratını bile görmemek için aylardır yukarıya çıkmıyorum, terasa molaya yemeğe çıkmıyorum amk. Şimdi de rahatı bozmaya uğraşıyor. Dürtüyor böyle sürekli bir yerlerden dürtüyor. Yok evi boşaltın, yok ev yol geçen hanına döndü, yok aile apartmanı gürültü oluyor, eviniz yok mu, spor salonunu kaldırın oradan... Amk çocuğu 3 aydır ağzını açamıyor bana o haftadan sonra. Anca gidip çoluk çocuğa karışıyor. Onlara söyletiyor. Siki mi kalkmıyor karısını sikemiyor anlamadım gücü bunlara yetiyor. Hâla millet diyor fiş götürüyoruz para vermiyor, evle alakalı sıkıştırıyor, servisle alakalı sıkıştırıyor, işlerle alakalı fırça çekiyor. Amk çocuklarına fırsat vermeyin yoksa tepenize binerler. Hadi eyw...

Pazartesi, Ocak 25, 2021

kararlar

 


Saat 4 oldu. Sabah kalkıp işe gideceğimi bildiğim için gözüme uyku girmiyor. Siktiğimin işine giderken huzursuz olacaksam neden gidiyorum? Çünkü para lazım. Ama kendime bir söz vermiştim. O gün o otobüste kalabalık yüzünden huzursuz olmuştum ve o an orada olmak istememiştim. Sikerim dedim bastım düğmeye ilk durakta indim. Kendimi özgür hissettim. Ve o gün dedim ki asla olmak istemediğin bir yerde kendini zorlama. Orada olmaya çalışma. Kendini huzursuz hissediyorsan kaç kurtul. Evet eve gitmek için o otobüse binmelisin. Ancak bu son otobüs değil dostum. Daha boş olan birine binersin. Bu kuralı o günden sonra bütün hayatıma uygulamak istedim. Ancak işler bazen bir otobüsten inmek kadar kolay olmuyor. Evet bana para lazım. Ama şaak yöneticilerle kavgalısın. Kendini huzursuz hissediyorsun. Yapmaa bunu dert mi ediyorsun çık işten kurtul işte. Koyduğun kural bu değil miydi? Hadi uygula... İşte bazen çok farklı durumlarla karşı karşıya kalabiliyorsun. Evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor. Evet o adamla kavgalısın. Ama o adamda para var dostum. Sende olmayan şey. Bu yüzden ona göz yummak zorundasın. Bu yüzden görmezden gelmek zorundasın. Bir şeylere kendini zorunlu hissetmeye başladığın anda özgürlüğün biter. Ne denilirse yapmak zorunda kalırsın. Gerekirse kendini ezdirmek zorunda kalırsın. 


Evet işte yaşadığım sorunlardan dolayı yöneticinin odasına çıktım ve iki günlük izin alıp hafta sonuyla birleştirdim. Sebebini sorduğu için olanları anlatmak zorunda kaldım. Evet bunu yapmalıydım çünkü ileride haksız duruma düşebilirdim. Bir kaç gün sonra dayanamayıp istifa edersem dur bir dakika ya nereye diyebilirlerdi. Onların da şimdiden sorunlarımı bilmesini istedim. Ancak her şeyi anlatmadım tabii. Pazartesi bu konuları konuşmak üzere iznimi aldım.


Dört günlük kafa dinleme tatilimde beni en çok yıkan şey harcadığım paralar oldu. Bir sene yeter dediğim paranın neredeyse bir aylık kısmını harcamıştım. Elimdeki para siksen altı ay yetmezdi. Here we go. İşte başlıyoruz. Burada olmamın sebebi tam da bu. İşten ayrılmanın eşiğinden dönmek zorunda kalıyorum. Çünkü lanet bir ülkede yaşıyoruz ve eldeki avuçtaki para su gibi akıp gidiyor. Devamlı çalışmak zorundayız. Ancak sorun şu ki kazandığımız para sadece günlük ihtiyaçlara yetiyor. İleriye dönük bir şeyler yapmak için gözümüzü para bürümüş olması ve uyumadan günde 16 - 20 saat falan çalışmak gerekiyor. Bu bir kaç ay yapılabilir bir iş. Ama daha sonra çekilemez hale geliyor. Bakmakla yükümlü olduğum bir ailem yok. Evli değilim. Çocuğum yok. Sokakta değilim. Neden aylarca kendime hiç vakit ayırmadan çalışayım? Çünkü ancak böyle para birikiyor. Hayır hayır hayır... Bu iş yerinde bir daha asla bu kadar çalışmam. Kazandırdığım para bunlara sadece o an için yetti ve işler durgunlaşınca her şey değişti. Gerçek yüzleri ortaya çıktı ve ben bunu galiba kabullenemiyorum. En baştaki o yapmacık tavırları gerçek zannetmişim.


Ahhh sabah olunca benimle konuşacaklarını düşününce daha da gidesim kaçıyor. Gidip gerçekleri konuşsam haklı olduğum sebepleri söylesem kesinlikle olan ipleri de koparmış olurum. Bu dört günde verdiğim karara göre orada çalışmaya devam etmeliyim. Bu nasıl olmalı? Beni konuşmaya çağırdıklarında alttan alırsam güçsüz görünürüm. Kendimden taviz vermiş olurum. Ama işe devam etmek istiyorsam başka yolu yok sanırım. Alttan alıp bildiklerimi saklayıp bir sorun yokmuş gibi davranmalıyım. Çünkü hayallerim var ve bunlar için para gerekiyor.


Biliyorum bir iki sene içerisinde atanacağım ve sürekli bir gelir elde edeceğim. Bu gerçekten çok iyi. Bunu onlar da biliyorlar ve benim bu hareketlerimi buna bağlıyorlar. “Zaten gidecek götü kalktı.” Ben bunu istemiyorum. Ben karakterimden ödün vermeyen biriyim. Söylenen sözler yapılan davranışlar hoşuma gitmediyse gitmemiştir. Sonrasını düşünmeden öfkeli bir biçimde hareket ederim. Yapılan şeyi kim olursa olsun yanına bırakmam ve altında kalmam. Ama benim ödlek olduğumu ve zaten ileride işten çıkacağım için yaptığımı düşünmeleri sinirimi bozuyor. Bıraksana konuşurken suratıma bile bakmayan biri için mi bunları dert ediyorum.


Evet atanacak olduğum için, içim içimi yiyor. 30 sene çıkamayacağım bir işe gireceğim. Bunun için bir kaç aylık dinlenmeyi hakettiğimi düşünüyorum. Doğru sürekli kafamda işten ayrılıp evde dinlenme hayalleri oluşuyor. Ama baksana neden bu işin keyfini çıkarıp ayda 3k cebine atmayasın ki? Off çünkü bu normal bir iş değil. Çalışıyorsan 12 13 saat çalışmanı bekliyor. Her yerde olduğu gibi 8 saat çalışıp çıkabilsem bir an bile işten ayrılmayı düşünmezdim. Ama zorunlu mesai var dostum 270 saate kadar seni çalıştırabilir. Eğer isterse mesaini bile ödemez sana izin verir. Bu yüzden durmak istemiyorum. Çünkü siktiğimin iki saat mesaisi için sadece 20 30tl için yan evde kalmak zorunda kalıyorum. Çünkü siktiğimin evi bucada ve yol iki saatten fazla sürüyor. Amına soktuğumun 30tlsi için günlerimi boktan bir lojmanda geçirmek zorunda kalıyorum oh ne güzel! Ailemi göremiyorum evde rahat vakit geçiremiyorum ettiğim kâr ney 30 lira!! Ulan iş olsa zaten kalacağım. Her gün 7-8 saat ek mesai olsa bile kalırım. Çünkü buna değer... Her gün ek 100 lira kazandığını düşünsene eve gitmeye fırsatın bile olmaz. Çünkü zaten kalan sürede uyumak zorundasın. Bumm en iyi fırsat lojman!! Seve seve kalırım. Ama nerdee 1-2 saat için yapılacak iş değil.


Ben bu mesai olayını aylardan beridir çekiyorum. İnsanı sadece fiziken değil psikolojik olarak da yoruyor. 5 ayın birikmişliği üstümde. Rahat rahat sikimi yayıp yatmanın hayalini kuruyorum ve bunun üstüne kesinlikle yönetici baskısı çekemem. Hele mobing, hele tehdit hiç çekemem.


Ben kararımı verdim sabah işe gelirim mesai’ye kalmadan akşam oldu mu buca servisiyle evime dönerim. Zamanım yollarda geçer ama yapacak bir şey yok. Uzun süreli kalmak istiyorsam yoğunluğu biraz azaltmalıyım.


Cuma, Ekim 02, 2020

hayatımın gidişatı


Yorgunum. Şunu anladım ki buraya düşüncelerimi değil yaşadıklarımı anlatmak için geliyorum. İnsanın bazen beynini boşaltması gerekir. Bunu her zaman konuşarak yapmak zorunda değilsin. Kimi zaman da yazarsın. Sürekli aynı şeyleri yaparak geçer mi bu ömür? Sürekli aynı yerde yaşayarak ölmek... Hiç istemediğim bir şey. Peki ya konum değiştirince değişecek mi her şey? Tek suçum bütün hayatın farkına erken yaşlarda mı varmak? Neden liseden beri beni rahat bırakmıyorsun? 17 18 yaşımdan beri mutsuzum mk. İşten sonra sadece uyuyacaksak neden çalışıyoruz? İşte daha iyi giyinmek için mi? Daha güzel bir evde uyumak için mi? Daha güzel bir arabayla işe gitmek için mi? Sanki şirket bizimmiş de onu upgrade ediyormuşum gibi hissettiriyor. Çalışanlar zaman geçtikçe daha iyi giyinip daha iyi arabalarla gelince şirketin de prestiji artıyor. Çalışanlar lüks görünümlü falan ne diyom ben amk...

Bilader önemli olan anı biriktirmek. Kimseyle kötü geçinmeyeceksin. Yüz güldüreceksin aq. Ama senin yüzün gülmüyorsa sıkıntı. Gülemiyorum amk. Sorumlu olmak çok büyük stres kaynağı. Başlar başlamaz ilk aydan +3k maaş yarak alırsın başka türlü. 10 senelik personel 2.7k alırken, aynı işin ortalama maaşı 2.8k iken dişini sıkacaksın. Paranı biriktireceksin. Herkesle iyi geçineceksin. Özellikle patronla ve akrabalarıyla. Ne yapalım böyle olması gerekiyor. Azıcık para için katlanacaksın her şeye. Mesai kalayım şöyle böyle yapayım birazcık daha fazla para kazanayım diye de uğraşmam öyle. Niye çünkü mk 0 kazanıyorken bir anda ne kadar olursa olsun maaş geçecek eline. 200 daha fazla kazanayım niye diyeyim zaten maaşım artacak alışkın olduğum bir harcamam yok o kadar. Ama aradan aylar geçer maaşı arttırmaya çalışırız onda sıkıntı yok.

Ne istiyorum biliyor musun kapitalist amerikaya gidip büyük bir iş başlatmak. Öyle kıytırık 3-4 şubesi olan bir iş de değil. Harbi taşaklı bir iş kurmak. Tanıdık tanımadık herkesi sokmak. Wolf Street hayalleri aga. Acunun okul, çocukluk, eski iş arkadaşlarını yanına alıp çalıştırması gibi amk. Daha büyüğünü istiyorum herkesin hayatı kurtulsun. Bana iş veren patronu bile çağırabileceğim hiç tereddüt etmeden malı mülkü satıp gelebileceği bir iş. Çok büyük düşünüyorum amk. Hayaller Paris hayatlar... Hayatları sikeyim. Kafamda bir kaç aydır bu var. Ama ben ne yapıyorum? Su yerine kola içiyorum amk.

Bazen konuşuyorlar allahtır rüyadır hocadır namazdır sadece gülebiliyorum. Cevap verebilecek kabiliyetim kalmadı. Yaratıcılığım mı öldü; yoksa bu konulara ayıracak vaktim kalmadığından, bilgiler güncellenmediği için mi köreldim bilmiyom. Artık o kadar ilgilenmiyormuş gibi hissediyom çünkü kafama eskisi gibi o kadar çok takılmıyor.

Mesela aklımda bir aydır falan takılan konular bunlardı. Buraya yazdım ve çok da bir şey kalmadı kafamda. Bu yazdıklarım sb oturunca konuşabileceğim şeylerdi. Buraya yazdığım için kafam boşaldı. Karşı taraf bunları okumasa bile ben bunları zaten anlattığım için anlatacak bir şeyim kalmıyor. Yazmanın bana kötü tarafı bu. Bir aydır biriktirdiğim konuları buraya dökünce sb oturduğum zaman aynı konular bile açılsa buraya anlattığım için aklıma yaratıcı fikir gelmiyor. Hele bir de karşı taraf bunları okuduysa sb’de kendimi tekrar etmiş oluyorum

Salı, Mayıs 26, 2020

alışkanlıklar üzerine gevezelik

Eveeet yine düştük burayaa :D Pazar günü hem hafta sonu hem de bayram diye kendime tatil ilan ettim. Ne uyku düzenime dikkat ettim, ne dersin yüzüne baktım. Uyandım öğle vakti, indirdim bir oyun bütün gün oyun oynadım. Yeme, içme, tatlı, poğaça, bütün gün yatış... Üstüne mobil uygulamayı shit post yağmuruna tuttuk bir güzel engellendik. Yani anlayacağınız gün boyunca ne bir üretkenlik, ne bir gelişim hiç bir icraat yapmadan geçirdim.

Burada neyi anlatmaya çalışıyorum açıklayayım: Son bir kaç senedir sürekli aklıma derin konular takılıyor merak ediyorum araştırmak istiyorum. Bunun sebebini ise kafamın eskiye göre daha temiz ve saçma alışkanlıklardan uzak olmasına bağlıyorum. Midem, ellerim değil beynim çalışıyor. Mesela bütün gün oyun oynayan adamın uyku düzeniyle ne işi olabilir ki? En fazla alarm kurar tekrardan kalkıp oyuna bakar. Yediğine içtiğine dikkat etmeyen adam dış görünüşüne de dikkat etmez. Bütün gün uygulamalarda facebook gruplarında shit post sallayan adamın da kendini geliştirmek gibi bir derdi olmaz.

Başkaları bunları yapmıyor da Instagrama giriyor, makyaj vlogu izliyor, kafayı futbolla arabayla kumarla bozuyor. Yada başka amaçlarla telefon, bilgisayar bağımlısı oluyor. Dizi filme sarıp 8 10 saat başından kalkmıyor. Var oğlu var.

Bu alışkanlıkları yapan insanın bırak derin düşünmeyi, normal düşünecek kafası kalmaz. Gider bir soru sorarsın ne diyon aga ya, böyle yaşanır mı ya, yada “amk salağı her asker olanın mermi yemesi mi lazım” derler.

Aslında yaptıkları şey kendilerini bir şeylere bağlayıp gözlerinin önündekini görmek istemiyorlar. Ellerindeki şeyleri bıraktırıp, önlerine baktırmaya çalıştığın zaman; onların da seninle benzer fikirlerde olduğunu görüyorsun ancak onlar bu gerçekleri senin kadar önemsemiyorlar. Hatta önemseyecek vakitleri yok. İnsanlar çok fazla dünya kokuyor...

Pazar günü eskiden yaptığım boş şeyleri yaptıktan sonra aklıma hiç “seni tanıyan son kişi öldükten sonra aslında hiç doğmamış olman” fikri gelmedi. Evet kardeşim senin yaşadığın gibi bok gibi de yaşayabiliyormuşum. Ama kendime düşünceden soyut bir hayatı yakıştıramam. Senin gibi olamam.


Bu yazıdan sonra neden son bir kaç senemi zevksiz geçirdiğimi az çok anladım. Kendimi bildim bileli yaptığım haz veren alışkanlıklardan soyutlamışım. Atıyorum yemek yemeyi seviyorsun, yemiyorsun. Bütün gün oyun oynamaya alışmışsın kaç yıldır oynamıyorsun. Kola sigara içmek istiyorsun, içmiyorsun. En başta zaten sağlığa zararlı bunlar. Bir tek bunlar da değil ben resim yapmayı seviyorum aylardır çizmiyormuşum, spor yapmayı seviyorum aylardır yapamıyorum. En azından bunları yazarken farkına vardım. Şu virüs ve sınav bir bitsin de hayatıma neleri ekleyip neleri çıkaracağıma tekrardan karar vereyim.